Road Trip: Toroslar’ın Kalbinde

Akdeniz’den İç Anadolu’ya ve tekrar Akdeniz’e bir yolculuk.

Yazı: Koray Muratoğlu
Fotoğraflar: Engin Irız
10.06.2021

Malum bunaldık, hatta bunaldık tabiri az gelir; hepimizin sinirleri alt üst oldu. Artık bitsin şu “lanet” süreç diye haykıran duygu hezeyanları yaşıyoruz. Tabi ne olacak da tam olarak kurtulacağız sorusu halen baki... Neyse, çok düşünmeyerek “kaçma taktiğinin” kendi adıma şimdilik en iyisi olduğu kanısına vardım. Kaçma konusunu sadece zihnen değil de yaşadığımız çevre ve mekandan da yapabilmeyi başarırsak bir süreliğine de olsa çok ama çok iyi geldiği aşikar...

Ben de öyle yaptım, kendim için çok iyi; sizler için de bir süre sonra iyi olabilecek bir motosiklet rotası yapmaya karar verdim. Şartların olağanüstülüğü sanırım bende daha farklı ve yeni yerler görme dürtüsü geliştirdi. Ama yine de bu günlerde pek fırsat bulamadığım “road trip” kredimi sevdiğim yerlerden uzakta da kullanmak istemedim. O zaman bir taşla iki kuş vurmalıydım ve Toroslar’ın kalbine hem gördüğüm hem de görmediğim yerlerden bir “potpuri” rota yapmalıydım...

+ Devamını okuyun

Antalya için mayıs ayı ideal bir dönemdir, aylardır özlemle beklediğin yazın kokusunu her yerde almaya başlar, ipeksi ve çam kokulu rüzgarın yüzünü okşayışını kolayca hissedersin. Antalya’dan başlayıp fazla olmamak suretiyle İç Anadolu’ya doğru da gidecektim. Akşam serinliğinin canlandırıcı etkisini de görebileceğim iklimler de olsun istedim. Aksu sırtlarından Burdur ve Isparta’ya doğru gittikten sonra Eğirdir’e ve tabii ki o güzel gölüne vardım. Ardından Beyşehir’e doğru teker döndürüp, ülkenin ikinci büyük gölünün etrafını keşfettikten sonra Toroslar’a bambaşka bir rotadan tekrar giriş yaptım. Neyse devamını gün gün ve detaylarıyla anlatsam daha iyi olacak...

+ Devamını okuyun

1.GÜN

1.GÜN

Antalya-Eğirdir Mesafe: 175 km
+ Devamını okuyun

Antalya’dan çok erken saatte yola çıkmıyorum, ama geçe kalıp günü de kaybetmek istemem. Güneş kendini gösterdiğinde marşa basmış olacağım, keza planıma göre rotam 175 km. Çok fazla yol yapmayacağım ama ana akstan çıkarak kimi görmek istediğim yere gideceğim. Güzel manzaralarda daha çok vakit geçireceğim, hatta kulaklığımı takarak bir süre manzarayı seyrederek müzik de dinleyeceğim. Hiçbir şekilde acele etmeyeceğim. Dolayısıyla tüm gün benim.

Alanya yönüne doğru yol aldıktan sonra Aksu’ya gelince sola dönerek Isparta yoluna dönebilirim ama bu yolu daha önce pek çok kez kullandığım için biraz daha devam edip nispeten alternatif bir yoldan yukarıya doğru tırmanacağım. Keza bir süre sonra Aksu Köprüsü’nün hemen sonrasında ana yola bağlanmış olacağım. Abdurrahmanlar tabelasından sola dönerek, Antalya’nın bizleri domates, biber, salatalığa doyuran seralarının bol olduğu yerlerden yoluma devam ediyorum. Bu arada daha yolun başı olduğu için pek sıcak bakmayabilirsiniz ama Aksu’ya gelince Perge Antik Kenti’ni ziyaret edebilirsiniz. Çok büyük olmadığı için çok vakit kaybetmeden gezebilirsiniz. Her antik kent mutlaka özel ama Perge, Akdeniz tarihi açısından da kendine has özellikler barındıran özel bir yer.

İlk günün ilk sektörü nispeten daha dar yollar ama tarım arazilerinin içinden geçerek yavaş yavaş yükselmeye başlıyor. Bir süre sonra yeşilin ve ormanların daha da baskın olmaya başladığını görüyorsunuz. Yolun yapısı sürüşe ısınmak için iyi bir karaktere sahip. Çok uzun düzlükler yok. Bol virajlı ama yavaş olmayan virajlardan oluşan bir yapı. Zaten yaklaşık 65 km yol yaptıktan sonra Antalya-Isparta yoluna çıkıyorum. Bu yoldan geçenler bilirler, genişliği ve tempoya uygun viraj ve asfalt yapısıyla keyifli bir yoldur. Yavaş yavaş yükselen rakımla birlikte çevre iyice orman hakimiyetine giriyor. Kısa süre sonra Karacaören Barajı’nın küçük olan gölüne geliyorum. 

+ Devamını okuyun

Burada bulunan Göksu Tesisleri iyi bir kahvaltı için veya geliş zamanınıza göre bir öğle yemeği için ideal bir tesis. Kocaman bir bahçesi ve harika bir göl manzarası var. Göl kıyısında kahvaltı yaparken karşı yakada uzanan güzel bir yol görüyorum. Sorduğumda tesisin biraz gerisinden karşıya geçen bir yol olduğunu öğreniyorum. Dedim ya hiç acelem yok, oraları da keşfetmek için iyi bir zaman. Kolayca karşı tarafa geçiyorum ancak yol toprak. Elbette bu R 1250 GS’im için herhangi bir sorun teşkil etmiyor. Keza yol da çok taşlı değil. Klasik bir stabilize toprak yol. Sık çam ağaçlarının arasından giden ve bir anda atmosferin değiştiği bu güzel yolda yaz aylarında Finlandiya Bin Göller’de sürüş yaparmışçasına bir his oluşuyor. Daha da devam edersem dağlık bölgede tırmanacağımı söylemişlerdi. Ancak devam etmiyorum çünkü günün planı bu sefer çok sarkabilir. 20-30 km sürüşün ardından ana yola dönüyorum.

Isparta’ya doğru güzel manzaralar eşliğinde devam ederken, Kovada Gölü ayrımına geliyorum. Buradan saparak hem Kovada’ya uğrayabilirim hem de daha kestirme şekilde Eğirdir’e varabilirim. Ancak yolu kısaltmak gibi bir amacım yok. Kovada’yı ve civarındaki özel bitki örtüsünü tekrar görmek güzel olabilir ama ben Davraz civarından geçmek istiyorum. O nedenle ana yoldan Isparta’ya devam ediyorum. 

Bu arada tek amacım Davraz değil, Kapıkaya Antik Kenti de uğramak istediğim bir diğer lokasyon. Kapıkaya pek bilinmeyen, pek de derli toplu olmayan bir antik kent ama asıl vurucu olan özelliği bulunduğu coğrafya. Isparta yönüne giderken sağdan Güneyce kazasına doğru dönmeniz gerekiyor. Biraz dikkat ederseniz kahverengi Kapıkaya tabelasını da görebilirsiniz. Ana yoldan ayrıldıktan yaklaşık 10 km sonra tekrar Kapıkaya tabelası göreceksiniz. Ancak oraya kadar yol o kadar güzel ve kaliteli bir asfalt ki kendinizi Avusturya Alpleri’nde zannedip yola devam etmek isteyeceksiniz. Ama maalesef bir 10 km daha giden bu nefis yol sonrasında bitiyor. Kapıkaya ayrımına geldikten sonra yol toprak oluyor ve biraz da kayalık. 

+ Devamını okuyun

Ancak pek uzun değil, 4-5 km sonra Kapıkaya’nın o eşsiz coğrafyasına ulaşabilirsiniz. Tam anlamıyla dünyadan soyutlandığınız bu yerde hatırı sayılır bir süre geçirdikten sonra ana yola tekrar geri dönüyorum. İstikamet yine Isparta, uzun virajlarla ardı ardına yatıp kalkarak son derece keyifli bir sektör sonrası Isparta’ya ulaşıyorum. Amacım şehir merkezine girmeden, daha çevreyolundayken Büyük Hacılar Köy Ormanı’na doğru yol alarak Davraz’ın eteklerine sürmek. Burada karar sizin, Davraz’a doğru tırmanacak daha çok yol var ama ben Eğirdir’e doğru kısa bir tırmanma ve ardından inişe geçen Büyükhacılar, Bademli yolunu tercih ediyorum. Yol kalitesi son derece üst seviyede başlıyor, sonlara doğru kısmen bozuluyor. Viraj karakteristiği de son derece eğlenceli. Eğirdir’e yaklaşırken, dağ komandolarından haberdar olmamak mümkün değil. İnsan ister istemez sürüşüne bir çeki düzen veriyor n’olur n’olmaz diye... Ve Eğirdir’e ulaşıyorum. Gün batımının gökyüzünü kızarttığı müthiş manzarayla göl kenarında güzel bir kahve içerek ilk günü sonlandırıyorum.

Mutlaka uğrayın:
Perge Antik Kenti
Karacaören Barajları’nın kıyıları
Kovada Gölü ve civarı
Kapıkaya Antik Kenti

+ Devamını okuyun

2.GÜN

2.GÜN

Eğirdir-Akseki Mesafe: 260 km
+ Devamını okuyun

Eğirdir’de geceledikten sonra sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yola çıkıyorum. Eğirdir turizm açısından nitelikli bir bölge olduğu için oldukça geniş konaklama alternatiflerine sahip. Bugünkü mesafem daha uzun, Beyşehir’e doğru yol alacağım ama Eğirdir Gölü’nün kuzeybatı tarafına doğru bir gidip gelmek istiyorum. Dolayısıyla 40 km gidip 40 km gelince günün temposunun dünkü kadar rahat olamayacağı aşikar. Gölün batı yakası hem yol kalitesi ve karakteri hem de manzara olarak nefis. Güneşi yandan alarak manzaralara karşı sürüyorum. Bu arada göl kenarında duracak o kadar çok ve güzel yer var ki her birinde durup çevreyi seyredesi geliyor insanın.

+ Devamını okuyun

Bu arada kamp yapmak isteyenler için de kamping alanı değil ama uygun alan çok fazla. Şehir merkezine geri döndükten sonra gölün güney kenarını dönerek doğusuna geçiyorum ve kuzeye doğru Şarkikaraağaç’a yöneliyorum. Doğu yakasında yol bir süre göle paralel ve çevre çok güzel. 30 km sonra gölden uzaklaşınca biraz daha bozkır coğrafya ve düz yol karakteri başlıyor. Yaklaşık 50 km böyle devam ediyor. Hava kapatıyor, coğrafyayla birlikte atmosfer biraz melankolikleşiyor ama bu da güzel... Şarkikaraağaç’a geldikten sonra hedefim Kızıldağ Milli Parkı’nın içinden Beyşehir Gölü’nün kuzey yakasına inmek. O nedenle ana yolu kullanmayacağım. Milli parka girdikten sonra Türkiye’nin önemli sedir ormanlarından birine de girmiş oluyorum. Havanın kokusu zaten her şeyi anlatıyor. Müthiş bir orman manzarası ve yol eşliğinde tırmanıyorum. Burada kamp yapmak için uygun alanlar var, ayrıca konaklama için çok güzel bungalov evler de var. Konaklamayı bir dahaki sefere bırakarak, içeriden kolaylıkla bulabileceğiniz toprak yola giriyorum. Temiz, kahverengi toprak yol sürüş açısından sorunsuz. Hatta “off road moduyla” biraz eğlenmek için de çok ideal. Yemyeşil bir ormanın içine gömülü kahverengi yolumuz yaklaşık 12 km ve ardından bir anda Beyşehir Gölü manzarasıyla karşılaşıyorsunuz; “Acaba deniz mi demeli?” diye düşünmekten de alıkoyamıyor insan kendini. Göl civarındaki her yer görmeye değer, bence nereye gitmek isterseniz gidebilirsiniz. Gölün kuzey sınırlarında turladıktan sonra tavsiye üzerine Sonsuz Şükran Köyü’ne yol alıyorum. Bazı sanatçıların hayata geçirdiği bir köy projesi. Modern kerpiç evlerden yapılmış, site tadında ama heykellerle ve sanat eserleriyle dolu çok enteresan bir yerleşim yeri, mutlaka görmelisiniz. Buradan sonra hedefim Beyşehir merkez. Konya’ya girdiğim belli oluyor, dümdüz bir yol ama solumda yemyeşil ovalar; sağımda Beyşehir Gölü ve arkasında heybetli bir şekilde duran karı üstünde Toroslar... Anlatılmaz bir resim adeta. 

+ Devamını okuyun

45 km sonra Beyşehir’deyim. Şimdi de gölün güney kıyılarında keşif yapmak istiyorum. Karaburun Plajı ve devamında göl civarında müthiş yollar ve manzaralar var. Bazı yerler Norveç fiyortları gibi, gerçekten müthiş. Artık burada rotanızı kendiniz belirleyebilirsiniz, gidecek çok yer var. Bu arada uygun mevsimde göle girebiliyorsunuz. Tüm buraları gezerken elbette en çok dikkati çeken şeylerden biri güneybatı yönünde “Mordor” gibi sizi çekim etkisine alan kadim Toroslar. Huğlu yönüne gidip Akseki’ye ineceğim ama yüzüğün Frodo’nun iradesine müdahalesi gibi yüce dağlar da bana müdahale ediyor ve oralara çıkan yollar arıyorum. Bölge halkına soruyorum ve Yeşildağ üzerinden Dumanlı Yaylası’na çıkmamı tavsiye ediyorlar. Yine güzel manzaralar eşliğinde Toroslar’a tırmanıyorum, Yeşildağ Kasabası yakın ve ardından Dumanlı’ya gitmek kolay. Güzel bir asfalt ve bol virajlı yolun sürüş keyfi yüksek. 

+ Devamını okuyun

Yol toprağa dönüyor ama tamamen keşfetme, yolu koklama dürtüsüyle devam ediyorum ve 35 km sonra tam olarak Isparta-Konya il sınırlarının geçtiği 2400 m rakımlı Toros zirvelerine ulaşıyorum. Nasıl anlatsam; tam bir meditasyon... Buralardan gidilebilecek o kadar çok yer var ki, zaten her yeri görüyorum ve oyuncak dükkanına girmiş bir çocuk gibi kendimi kaybediyorum. Ancak her şeye sahip olamayacağımın bilincindeyim ve paşa paşa rotama sadakat gösterip Huğlu’ya doğru gidon çeviriyorum...

İkinci günün bitmesine az kaldı, ana yola bağlandıktan yaklaşık 20 km sonra Huğlu’ya geliyorum ve civardaki reklam panolarını görünce şaşırıyorum. Burası av tüfeği üretimi konusunda merkezi bir yer, ilgisi olanlar mutlaka biliyorlardır. Tekrar Akdeniz coğrafyası hakim olmaya başlıyor. Çam ormanları, bol yeşillik ve dağ manzaraları eşliğinde Akseki’ye ilerliyorum ama gitmek istediğim bir yer daha var, o da Süleymaniye Kasabası. Benzin alırken orada sohbet ettiğim bir arkadaş önerdi. Çok özel bir coğrafya olduğunu söyledi. Akdeniz’e doğru inerken ve havanın ısındığını hissederken, çok da fazla yol almadan, yani 35 km sonra Süleymaniye sapağına geliyorum. Sola sapıp içeri girdikten aşağı yukarı 3 km sonra kasabaya ulaşıyorum ve ardından bir o kadar daha gittikten sonra coğrafya bambaşka bir hal alıyor. Kaya sütunlarından oluşan tepeler sanki antik bir kentin dağ-tepe olmuş hali gibi. Çam ağaçları ve kayaların böylesine iç içe geçip sentez oluşturduğu bir yer görmemiştim. Çok değil, 20 km kadar giderek enfes bir coğrafyaya şahit olabilirsiniz. Burası Süleymaniye Yaylası olarak da geçiyor. Sonrasında ana yola geri döndükten sonra 40 km gidip Akseki’ye ulaşıyorum. İlk güne göre çok daha tempolu bir rota oldu ama değdi. Yarın ise çok menüde çok daha fazla toprak yol ve rakım var...

+ Devamını okuyun

Mutlaka uğrayın:
Kızıldağ Milli Parkı
Sonsuz Şükran Köyü
Dumanlı Yaylası
Fasıllar
Süleymaniye Yaylası

+ Devamını okuyun

3.GÜN

3.GÜN

Akseki-Karakışla-Akseki-Köprülü Kanyon Mesafe: 227 km
+ Devamını okuyun

Akseki, Akdeniz’in son derece dingin bir yayla ilçesi. Bir yanı geniş düzlüklere bakarken hemen yakınında sarp Toroslar’ın gölgesine kurulmuş. Dün ilk güne göre ziyadesiyle hareketliydim ama bugün de onu aratmayacak. Akseki’de saatimi iyice erkene kuruyorum ve 05:30’da yola çıkıyorum. Gün ağarmamış, her ne kadar Akdeniz’de olsam da yayla etkisiyle soğuk bir hava var. Bugün yuvarlak bir hat çizip Akseki’den çıkarak tekrar Akseki’ye döneceğim ve ardından Manavgat’a inip Köprülü Kanyon’da yolculuğumu bitireceğim. Akseki Merkezden Konya-Manavgat yoluna, yani tekrar ana yola çıkıp İç Anadolu’ya doğru yöneliyorum. Çok gitmeyeceğim, aşağı yukarı 40 km sonra Yarpuz üzerinden Karakışla’ya varıp alternatif yollara giriş yapacağım. Buradan itibaren Geyik Dağları’nın kuzeybatısına doğru bir mevkiden daha bakir ve az kullanılan yollarda teker çevireceğim. 

+ Devamını okuyun

Karakışla’ya kadar yol geniş ve sürekli tırmanış şeklinde. Asfalt kalitesi son derece iyi ve hızlı bir sürüş için ideal. Yükseldikçe ormanla birlikte dağ manzaraları da dikkat çekici hale geliyor. Karakışla’dan yaylalara doğru giden yolu kaçırmak pek mümkün değil. Yayla isimlerinden tabelalar da mevcut. Zaten Konya yolu uzun bir düzlük sonrası sola doksan derece bir viraj ile dönerken bizim yolumuz bir kılcal yol olarak sağdan ilerliyor. Birkaç km gittikten sonra coğrafya oldukça değişiyor, önce orman örtüsü seyrelmeye başlayıp, kayalık öne çıkıyor. Ardından ağaçsız yeşil düzlükler hakim oluyor ve yol kalitemiz de bozuk asfalta eviriliyor. Devamında kısa bir süre sonra Konya il sınırlarına kestirmeden giriveriyorum. Ama kısa bir süre sonra güneye yönelince de tekrar Antalya il sınırları çıkıyor. Bu bölgeyi tarif etmem gerçekten zor. Akseki’ye kadar yaklaşık 50 km yol gidiyorum ama 2500’e yaklaşan rakım ve Mars misali bir coğrafyayla... Yol toprak ama kimi yerler dışında çok da zorlayıcı değil. Lakin çok da hafife almayın, yorucu olduğu söylenebilir. Bu civarı mutlaka görmeniz gerekiyor. Fotoğraflar benim yerime anlatır aslına bakarsanız... Akseki’ye yaklaştıkça orman tekrar kendini gösteriyor ama her baktığınız yer ayrı bir tablo gibi. Doku kuzeyde başka güneyde başka, doğuda ayrı batıda ayrı. “Burası Türkiye mi?” dediğiniz hatta “Dünya mı?” değiniz bile oluyor! Sabah başladığım noktaya geliyoruz. Artık denize, Akdeniz’e doğru inme vakti. Manavgat’a doğru yol alıyorum. Bu yol da motosiklet için ezelden beri sevdiğim bir sürüş rotasıdır. Ancak Konya yolu olmasından ötürü araçlar açısından biraz hareketliydi. Sahile kadar 50 km’lik bir iniş yapıyorum. Ardından Serik’e doğru sahil yolundan devam ediyorum. Bütün günü ele alırsak bu sektör elbette pek keyifli sayılmaz. Işıklar, sürekli kavşaklar vs. Neyse ki kısa sürüyor. Serik’e varmadan Köprülü Kanyon’a doğru tekrar iç kesimlere doğru giriyorum. 

+ Devamını okuyun

Kısa bir süre yerleşim yerleri gördükten sonra bu sefer daha sahil, Akdeniz tadı veren coğrafyayla yaklaşık 40 km sürüş yapıyorum. Yol kondisyonu sık sık değişiklik gösteriyor fakat kötü bir bölümü yok. Bir süre sonra Köprüçay’ı solunuzdan takip ediyorsunuz ve harika görüntüler veriyor. Bu yol üzerinde birçok kamping ve konaklama yeri var. Köprülü Kanyon dinlenmek ve Köprüçay’ı harika bir manzaradan izlemek için biçilmiş kaftan. Ancak ben kanyonu geçip biraz daha devam etme niyetindeyim. Yukarıya doğru neler var merak ediyorum. Yaklaşık 30 km kadar daha gidiyorum, yol bol virajlı ve çok sakin. 

+ Devamını okuyun

Rakım da yükseliyor ve çok açık bir alandan Toroslar manzaraları yine nefis görüntüler veriyor. Selge adında az bilinen bir antik kent varmış ve onu da görmeden dönmeyeyim diyorum. Altınkaya’da bölgeden toplanmış adaçayını içtikten sonra derin bir nefes ve derin bir oh... Üç günlük meditasyonumuzun sonuna geldik. Gerçekten harika bir rota oldu, tekrar yapmak için sabırsızlanmaya ertesi gün başladım desem inanır mısınız?

Mutlaka uğrayın:
Köprülü Kanyon
Altınkaya Köyü
Selge Antik Kenti

+ Devamını okuyun
spinner