Marmara’dan Ege Semalarına.
Koray Muratoğlu, BMW R 1200 GS’i ile gerçekleştirdiği 870 km’lik unutulmaz yol macerasını bizler için kaleme aldı. Engin Irız’ın fotoğraflarıyla renklendirdiği bu yazıyı keyifle okuyacağınızı umuyoruz.
"BMW R 1200 GS ile uzun ama kompakt bir yolculuğun hikayesidir bu. İstanbul’dan çıktım ama hikaye Tekirdağ’dan başlıyor. Bitiş Manyas’da ancak son durak yine İstanbul.
Yola çıkış.
Malumunuz, her zaman olduğu gibi İstanbul adama gol atmadan yola çıkarmaz. Motosikletli olsanız dahi. Fotoğrafçı arkadaşımı almak için Kadıköy’e gitmem gerek, köprüyü geçtikten sonra Altunizade civarında beklenmedik bir trafik beni karşılıyor. Tabi “beklenmedik” olması otomobil sürücülerinde şöyle bir psikoloji yaratıyor sanırım; “Bu ne şimdi? Bu saatte burada böyle bir trafik olmamalı, eğer varsa da ben emniyet şeridini kullanırım canım.” gibi. Dolayısıyla biz iki teker için de aşılamaz bir trafik ortaya çıkmış oluyor. Aralardan da gidemiyorum, enteresan bir sıkışma; şerit disiplininden kopma hali var. Neyse, çok uzun sürmüyor ama zaten öğle saatine kaldık, 20 dakika bile bana uzun geliyor. Yetmezmiş gibi bir de yağmur başlamasın mı! Daha geç saatte bekleniyordu ama sağ olsun ben yola çıkacağım diye tabiat ana da küçük bir öne çekme yapmış. Neyse çok yoğun olmadığı için yağmurluk giymeden nemlenerek atlatıyoruz. Engin, Moda’da kahvesini yudumlarken beni görünce “Neredesin yahu” diyerek gözlerimin seğirmesine neden oluyor. Bana aldığı americano zaten soğumuş; keyfini bozuyorum, “Hadi hadi” nidalarıyla kahvesini boğazına diziyorum. Gerçi o brownie’yi paket yaptırsak iyiydi, benzincideki tahinli çörek çok kötüydü. Hemen TEM’e bağlanarak Şehr-i İstanbul’dan voltamızı alıyoruz.
Yolculuk nereye?
Konuya balıklama daldık ama kısa bir özet yaparsak; üç günlük bir ‘Road Trip’ planımız var. İstanbul’dan çıktıktan sonra Trakya üzerinden Çanakkale’ye ineceğiz. Ardından deniz tarafından Assos’a ve oradan Kaz Dağları eteklerinden geçip Marmara Denizi’nin altında Kuş Cenneti Milli Parkı’nda rotamızı tamamlayıp İstanbul’a döneceğiz.
Aslında yolculuğumuz Tekirdağ’da başlayacak, oraya kadar geçen yolu bağlantı yolu, ya da sportif jargonla “normal etap” olarak değerlendiriyoruz.
Mahmutbey gişelerden çıktıktan sonra çok akslı kamyonlar ve sol şerit fetişisti otomobillerle mücadelemizi atlattıktan sonra, Silivri’den çıkarak nispeten keşmekeşten kurtulma hissi filizlenmeye başlıyor içimde. Bu söyleme İstanbul’dan uzaklaşma duygusunu da rahatlıkla ekleyebiliriz. Marmara Ereğlisi’ni de atlattıktan sonra Tekirdağ’a varıyoruz. Çoğunuzun bildiği üzere yol buraya kadar gayet rahat. Asfalt kalitesi, şerit bolluğuyla gayet akıcı geçiyor. Tekirdağ’a geldik, peki aç mıyız? Hayır değiliz ama yine de köfte yiyeceğiz. Mutlaka bilenler vardır ama bilmeyenler teşekkür edecek; en güzel köfteyi yiyeceğiz. Bknz: İlerleyen sayfalar.
Rota 1 - Tekirdağ-Uçmakdere-Şarköy-Eceabat
Rota 1 - Tekirdağ-Uçmakdere-Şarköy-Eceabat
Tekirdağ’a ulaştıktan sonra şehrin çıkışından Malkara yönüne değil, Kumbağ tarafına doğru yani sahile doğru yol alıyoruz. Yaklaşık 15 km sonra Kumbağ merkeze ulaştıktan sonra, 21 km daha giderek Uçmakdere’ye ulaşıyoruz ki bu sektör kısa ama bol virajlı ve manzarasıyla günün ideal bölümlerinden. Kısa bir mesafeyle deniz seviyesine inip 32 km daha gittikten sonra Mürefte, ardından Şarköy karşımıza çıkıyor. Buradan sonra artık istikamet Gelibolu. Biz D120’yi takip ederek Yeniköy üzerinden 27 km yol yapıp Edirne-Çanakkale yoluna bağlanıyoruz. Keşan’dan sonra Koru Dağı’ndan aşağı inen klasik yola. Bir alternatif de Şarköy sonrası Kızılcaterzi yönünde ilerlemek. Hemen hemen aynı bir km daha uzun bir seçenek ama daha yavaş ve dar bir yol. Ana yola çıktıktan sonra artık ilk günün son sektörüne giriyoruz. Dediğim gibi bilinen bir yol ve Gelibolu’nu geçip Eceabat’a doğru yol alıp ilk gecemizi konaklayacağımız otele 65 km sonra varıyoruz.
Yol karakteri, kondisyon ve tempo. “Ne hızlı ne de yavaş.”
Tekirdağ sonrası Kumbağ’a kadar açıkçası yazlık şehir içi karakterinde. Geçerken dikkatli olunması gereken bir bölge. Çok araç ve yayanın olduğunu söyleyebilirim. Yol kalitesi ortalama ve sık kavşaklarla dolu. Ancak Kumbağ’dan çıktıktan sonra bir anda Uçmakdere çıkışına kadar müthiş kaliteli bir asfalt; keza yeni bir yola giriyoruz. Bu sektör gerçekten motosiklet için biçilmiş kaftan. Ama sık virajlı ve inişi çok fazla olduğu için elbette ekseriyetle yavaş. Ardından deniz seviyesine inip sahil yolu tabir edeceğimiz bölüm Şarköy’e kadar düz sayılabilecek ama vasat bir asfaltla devam ediyor. Hızlı bir tempoya uygun fakat kritik kısa virajlar var arkası gözükmeyen. Dolayısıyla dikkatli olmak gerekiyor, dar olduğunu da atlamadan geçmeyelim. Şerit taşmalarına çok uygun o nedenle karşıdan gelene dikkat!
Şarköy sonrası yine yol genişliyor. D120 vasat bir asfalta sahip bol yamalı ama sürüş güvenliği ve keyfini baltalayacak boyutta değil. Hatta son bölümlerinde yol kalitesi artıyor. Keşan’dan gelen ana yola çıktıktan sonrası malum gayet hızlı ve geniş bir sektör. Ama özellikle yaz aylarında radarlara dikkat, Gelibolu Trafik iyi çalışıyor!
1.Gün
Kumbağ’da artık motosikletimle yol yapma, coğrafya ile bütünleşme duygusuna iyice giriyorum. Aslında birçok motorcunun uğrak bölgesi Kuzey Marmara şeridi. Ancak ben ilk defa geliyorum. Kumbağ kısa bir mesafe; “yazlıkçı” tanımına uygun şehri hemen geçiyorum. Asıl aradığımız güzel çevre merkezden çıktığım anda başlıyor. Değişim çok ciddi, hem yol bir anda harika bir kaliteye; hem de çevre ve doğa bambaşka bir hale bürünüyor. Sık virajlar yola ve sürüşe konsantrasyonumu arttırırken, kombine virajlar sürüş keyfini doruğa çıkarıyor. Yavaş tempoyla yatıp kalkmalar ve sürüş çizgisine sadık ilerleme çok keyifli. Daha çok iniş halindeyim, ara sıra kısa tırmanmalar yapıyorum. Süvarisi olduğum BMW R 1200 GS, bu sık virajlı parkurda sözümden hiç dışarı çıkmayarak var olan keyfi katmerli olarak hissetmemi sağlıyor. Çevre gerçekten çok güzel, yoğun orman örtüsü, göz temasının hiç kopmadığı deniz ile birlikte sanki Akdeniz semalarında hissettiriyor. Uçmakdere’nin içine geldiğimde küçük bir kasabayla karşılaşıyoruz. Eski bir Rum Köyü aslında. Şirin Ege kasabaları gibi düşünebilirsiniz. Mola vermek için ideal bir yer. Birkaç tane küçük kahve var ve burada gözleme ve türevi yiyecekler veya sıcak yemek bulabilirsiniz. Trakya insanının cana yakın ve matrak hali motosiklet sohbetleriyle hemen kendini gösteriyor. Bu arada civarda birkaç kamp alanı mevcut kalmak isteyenler için. Köyden sahile indiğiniz noktada Çınar Kamping konumu itibarıyla iyi ve ağaçların altında deniz kenarı bir lokasyon. Ayrıca Tekirdağ Yamaç Paraşütü Kulübü bölgede atlayış yapmak isteyenler için iyi bir adres. Biz bu iki seçeneği de pas geçerek yolumuza devam ediyoruz.
Deniz seviyesine indikten sonra yol karakteri her anlamda değişiyor. Daha düz, kısa virajlı ve dar bir yolla Mürefte’ye kadar devam ediyoruz. Sol taraf deniz sağ taraf kısa küçük yerleşim yerleri ve genellikle düz bir coğrafya şeklinde akıyor. Yol kalitesi de bir önceki sektörden farklı. Kötü bir asfalt denemez ama. Daha önceden geçmediğim bir yol olsa da düz karakter biraz daha tempoyu arttırmama neden oluyor. Ancak kısa ve arkası yol darlığından ötürü risk yaratacak virajlar tempoyu düşürmek için yeterli bir neden. Mürefte sonrası bölgenin ismiyle en çok bilinen Şarköy ilçesine varıyoruz. Burada yakıt ikmali yaparken istasyon sahibi beyefendi sanırım R 1200 GS’in yüzü suyu hürmetine bizimle sohbete başlıyor. “Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz” başlığı altında. Soruyorum buralarda n’aparız diye, balık yersin denize girersin cevabını veriyor. Bölge malum şarapçılık açısından önemli bir yer ve çeşitli şarap üreticilerinin bağları ve şarap tadım merkezleri var, kime sorsanız gösteriyor. Ancak bizim yolumuz var ve devam ediyoruz. Buradan sonra yol karakteri bir kez daha değişiyor. Daha geniş D120’ye çıkıyorum. Bol yamalı ama güzel bir yol. Civar son derece geniş görüş sunan bir düz coğrafya; ekseriyetle kısa yeşil bitki örtüsüne ve ormanlara sahip. Uzun güzlükler arkasında tepeler aşıp R 1200 GS’in ibresini biraz daha yukarı taşıyorum. Gelibolu-Keşan arasına çıkmadan önce yolun son kısımlarında asfalt kalitesi güzelleşiyor. Güzel ve orta sertlikte hızlı virajlar var bolca. Dolayısıyla biraz daha gaz açıyorum. Oh yahu.
Gelibolu’ya doğru dönüyoruz akşam üstü oldu. Bilmeyen yoktur ama yine de kısa bir tarif yapalım; burası çoğumuzun geçtiği hızlı, düz karakterli klasik bir iyi asfalt duble yol. Gelibolu’yu da geçtikten sonra Eceabat’a doğru devam ediyorum. Bu yaklaşık 40 km’lik yol oldum olası ülkede en sevdiğim yollardan biridir. Hem manzarası, hem de yol kalitesi ve karakteri sürüş için şüphesiz harika. Eceabat’a yaklaşırken konaklayacağımız otel için yol üzerinde görebileceğiniz Akbaş Şehitliği’nden sağa doğru dönerek yine asfalt ama dar bir yola giriyorum. Burada da yol kalitesi sorunsuz. Dar dediğime bakmayın, sorun yok ama günün en dar karakteri. Otele kadar 8-10 km kadar yol alıyorum. Çevre harika, biz gelmeden önce yağmur yağmış, etraf harika kokuyor. Gökyüzü bulutlu, hava gri ama aradan sızan günün son ışıkları, parlak yeşil alanlarla nefis bir kontrastla bize harika bir final yaptırıyor. Durup bol bol nefes alıyoruz, elbette bol bol da fotoğraf çekiyoruz.
Hotel Caeli. “Butik üstü bir otel”
Hotel Caeli. “Butik üstü bir otel”
Aslında bildiğim bir otel değildi; zaten yeni açılmış. Şarap üreticisi bir markanın üzüm bağlarının ve üretim tesisinin yanına açtığı bir işletme. Lüks bir otel, odalar çok özenli ve teknolojiyle donatılmış ancak klasik tasarıma daha yakın. Yani gözünüze modern şehir otelleri gibi bir görüntü gelmesin. Üzüm bağları ve doğanın içinde kaybolmuş güzel bir tesis. Havasıyla, atmosferiyle her şeyden kopmak için iyi bir alternatif. Kendi üretim tesislerini gezebilir ve bolca şarap deneyebilirsiniz. Kahvaltısı çok çok başarılı. Sürekli hizmet veren SPA’sı da var.
Adres: Bahşi Mevkii No: 423
Kumköy Köyü – Eceabat / ÇANAKKALE
Tel: +90 286 854 83 36 – 37 – 38
Fiyat: Gecelik çift kişi 175 Euro (Hafta sonu 200 Euro)
Tatbir Köfte
Bilenler vardır mutlaka; ancak genellikle sahildeki köfteciler ve şehrin içindeki birkaç restoran tercih ediliyor. Ben daha önce bir tavsiye üzerine gittim ve çok beğendim. Klasik Tekirdağ Köftesi, piyaz ve Kemalpaşa Tatlısı. Bu üçlüyü bir de burada yemelisiniz. Ulaşım elbette sahildekiler kadar pratik değil ama birazcık yukarı doğru şehre giriyorsunuz o kadar.
Adres: Hükümet Cad. No:278, Tekirdağ, Türkiye
+90 282 261 8519
Rota 2
Çanakkale-Geyikli-Assos-Bayramiç
Km: 194
Süre: Yaklaşık 4 saat
Eceabat’tan feribotla karşıya, yani Çanakkale’ye geçiyoruz. Yaklaşık 25 dk’lık bir yolculuk. Hemen ardından İzmir yoluna bağlanarak ana akstan devam ederek Geyikli ayrımına varınca, ana yoldan çıkarak Geyikli yönüne yol alıyoruz. Kavşaktan sonra yol karakteri elbette değişiyor. Çanakkale’den sonra 46 km teker döndürerek Geyikli’ye varıyoruz. Ardından Dalyan üzerinden kıyı şeridini takip ederek Kösedere Köyüne 29 km’lik bir periyot geçtikten sonra 36 km daha ilerleyerek Behramkale’ye ulaşıyorum. Planladığım rotanın yaklaşık yarısına geldim. Ama buradan sonrası nispeten daha hızlı. Ayvacık oldukça yakın; 17 km sonra ilçeye giriyoruz. Tekrar ana yola bağlanarak Ezine üzerinden Bayramiç’e dönüyorum. 46 km’lik bir etap. Gün sonunu getireceğimiz son etap ise 20 km’nin ardından Kaz Dağları’nın eteklerinde; Bayramiç Muratlar arasında sona eriyor.
Yol karakteri, kondisyon ve tempo. “Bol sürüş keyfi bol manzara”
Çanakkale İzmir yolu yine birçoğumuzun bildiği, çift şeritli bölünmüş yol. Asfalt kalitesi kavşak belirginliği ve sinyalizasyon açısından üst düzeyde. Karakter olarak da sürüş için yüksek tempolu ve keyifli. Keza çevre manzarası deniz, yeşil kombinasyonuyla çok güzel. Geyikli sapağından sonra daralan yol, motor için sorunsuz. Güzel virajlara sahip; ama orta temponun daha güvenli olduğu bir karakter. Genellikle düz coğrafya yapısı yine manzara açısından çok keyif verici. Geyikli’den sonra Dalyan üzerinden Kösedere ve Behram’a kadar olan yol ise aslında pek de neşeli bir yol değil. Oldukça yavaş ve asfalt kalitesi çok düşük. Yama yöntemiyle ayakta tutulan yol sarsıcı ve keyifli bir sürüş sunmuyor. Aslında yüksek standartlı bir asfalt haline gelse nefis olur. Tamamı için söyleyemesem de genel olarak durum bu. Özellikle Kösedere’ye kadar olan sektör. Geçtiğim sırada yağmur da olduğu için tutunma istikrarsızlığı yaratan yamamalar can sıkıcıydı.
Behramkale-Ayvacık arası bir bölüm gidiş geliş yol ama kısa, ana yola bağlanınca biraz çakıllı ama hızlı bir karakterle devam ediyor. Buradan sonra Bayramiç’e aslında Kaz Dağları’nın içinden gitmek niyetindendim lakin, baraj çalışmaları nedeniyle yolların çok kötü olduğu istihbaratı üzerine vazgeçtim. Ezine’ye doğru dönüp oradan Bayramiç’e geçmeyi tercih ettim. Ezine’ye kadar en başta tarif ettiğim İzmir yolu karakteri, ardından Bayramiç bağlantısı uzun düzlükleri olan aslına bakarsanız sıkıcı denebilecek bir 25 km ardından Kaz Dağları civarı Muratlı Beldesi’ne giden son sektör yine dar ve ortalama bir asfalt. Ancak sorun teşkil edecek bir özelliği yok. Civar yine yeşil ağırlıklı düzlükleri görebildiğiniz güzel manzaralara sahip.
Gün 2
Sabah erken saatte kahvaltımızı yaptıktan sonra hemen feribotun yolunu tutuyorum, saat başı feribot var. Kahve eşliğinde Çanakkale Boğazını geçerken gökyüzündeki bulutlar “Vapur Sefasına” biraz limon sıkıyor açıkçası. Çantalarımızda yağmurluklarımız hazır olsa da fotoğraf çekiminde zorlanacağımız aşikar. Çanakkale’ye indikten sonra peynir helvası niyetimiz var ama saat erken ve kahvaltı stokumuzu ziyadesiyle yapmıştık. Geçerken yemek isteyenler olursa Kadir Usta’yı tavsiye ederim; denenmiş ve onaylanmıştır. Kime sorsanız gösterir, keza iskeleye de çok yakın.
İzmir yoluna bağlanıyoruz. Bugün biraz daha uzun olacak, Assos öncesinde hiç gitmediğim ve yavaş olacağımızı tahmin ettiğim sektör nedeniyle zaman kaygım var. Ayrıca Kaz Dağları’nın içinde de yavaş kalacağımı düşündüğüm için Geyikli sapağına kadar tabir caizse “Gazlıyorum”. Çok da uzun bir mesafe değil o nedenle bu kadar hesaba gerek yok aslında ama yine de R 1200 GS’imin limitlerini zorluyorum. Geyikli’ye saptıktan sonra Bozcaada’ya gidenler bilir; motosiklet için keyifli bir yol. Hem tempoyu yükseltebiliyorum hem de viraj çeşitliliği sürüşe renk katıyor. Birkaç kasaba geçtikten sonra Geyikli içine girmeden Dalyan’a doğru devam ediyorum. Bu arada eğer geçerseniz bu civardan Geyikli içinde çok fazla zeytin ve zeytinyağı mağazaları var. Hem hesaplı hem de çok kaliteli. Daha önce birkaçından alışveriş yapmıştım ve hepsi iyiydi. Bu arada gökyüzü sesli sinyalleri yollamaya başlamıştı ki pek gecikmeden yağmur hiç hafife alınmayacak şiddetle başlayıverdi. Hızlıca yağmurluk operasyonundan sonra tekrar yola koyuldum. Dalyan sonrası Kösedere’ye doğru yol açıkçası pek parlak değil. Oldukça dar ve sürüş keyfi açısından pek ideal olmadığını söyleyebilirim. Yağmur da başlayınca yamalı yol epey kayganlaştı ve tempoyu iyice düşürdüm. Kösedere sonrasında nispeten daha iyi olan yolu yine yağmur altında geçerek herhalde havadan dolayı biraz kasvetli şekilde aştım. Behram’a vardığımda yağmur kesildi ve bir oh çektim. Yağmurla pek derdim yok ama tempoyu baltaladığı için yağmamasını tercih ederim sanırım birçoğunuz gibi.
Ne olduğunu anlamadan hava bir anda günlük güneşlik oluyor; antik kente çıkıyoruz. Güzel manzaraya doyup, yağmurun ıslattığı toprak kokusuyla denizin kokusunu karıştıran rüzgarı yüzümde hissettikten sonra sürüşe devam ediyorum.
Aslında burada planım Küçükkuy’ya doğru devam edip, daha Yeşilyurt sapağına gelmeden Yeniçam üzerinden Kaz Dağları eteklerinden Bayramiç’e çıkmaktı. Ancak konuştuğum insanlar baraj çalışmaları nedeniyle yolların çok kötü olduğunu söyledi ve maalesef planımı değiştirmek zorunda kaldım. Bu durumda Ayvacık üzerinden tekrar Çanakkale’ye doğru döndüm ve Ezine sonrasında Bayramiç’e saptım. Daha Ezine’ye gelmeden yağmur tekrar başlayınca hadi bakalım tekrar giyin vs. Bayramiç sapaktan sonra 25 km; bu düz ve geniş yol daha önce de geçtim ve yine aynı hissi vermişti; kısa ama sıkıcı. Bayramiç merkez sonrası Muratlar-Çan yönüne devam edeceğim. Fakat daha önceki gelişlerimden biliyorum, Bayramiç Barajı’na doğru devam ediyorum. Burada çevre çok güzel ve motosiklet için güzel bir sürüş ve manzara var. Hatta tavsiyem Evciler’e devam edip Ayazma’ya da bir uğramanız. Toplam 30 km’lik bir mesafe. Çok güzel yeşil ve küçük akarsular var. Bu tabiat parkının ve mitolojik de bir anlamı var; rivayete göre ilk güzellik yarışması burada yapılır. Kazanan kim derseniz; tabii ki Afrodit!
Bayramiç barajının yanında deklanşöre bir-iki kez bastıktan sonra; tekrar geri dönüp günün son sektörüne gireceğim. Planladığımdan erken buradayız; alçak tepeler barındıran orman coğrafyasını seyrederek ve yine çiseleyen yağmurla dikkatimi dağıtmadan devam ediyorum. Vizörümü açtım ve içeriye giren kokuyu, TV’de yemek yapan şeflerin “Hmmm kokuları duymanızı isterdim!” şeklindeki tarifleri var ya; ancak öyle ifade edebilirim. Kalacağımız otel uzak değil ama sola bir sapaktan çıkmam gerekiyor. Tabelasının olduğunu söylediler ancak km hesabı yapmama rağmen göremiyorum ve ilerledikçe “Yahu kaçırdık mı?” stresi basıyor. Her neyse kaçırmamışım. Dağ Başı Butik Otel sağdan bir toprak yola girdikten yaklaşık dört km sonra karşımıza çıkıyor. Gün batmak üzere, alacakaranlığa dönmüş. Sessizlik, sakinlik, dinginlik üzerine ne söylesem boş, yaşamak lazım. GS’i boşalttıktan sonra kulaklığımı takıp günün kalan son ışıklarını kaçırmadan etrafı seyrederek biraz Chopin dinlemem lazım.
Dağbaşı Butik Otel. “Issızlığın ortasında.”
Dağbaşı Butik Otel. “Issızlığın ortasında.”
Tam anlamıyla ıssızlığın ortası tabirinin yakışacağı bir bölge. Gerçi “ıssızlık” kelimesi biraz çorak bir ifade gibi geliyor ama belki de benim için öyledir; burası yemyeşil bir ıssızlığın ortasında. Bayramiç’e yaklaşık 20 km mesafedeki bu oteli tesadüf eseri bulduk. Sekiz odalı, abartılı bir lükse kaçmayan, yörenin profiline uygun döşenmiş bir dağ evi konseptinde.
Odalarda döküm sobalar var ve kışın odun ateşiyle ısınıyor. Çok güzel ve geniş bir bahçesi var, aynı zamanda çevreye hakim bir tepe üzerinde olduğu için 360 derece Kaz Dağları etekleriyle orman manzarası var. Otel civarında çok fazla yürüyüş-koşu ve bisiklet parkurları bulunuyor. İşletme bu konu üzerine oldukça eğilmiş ve gayet ilgi çekici rotalar oluşturmuşlar. Sahipleri çok sıcak kanlı ve hoş sohbet insanlar.
Adres: Yanıklar Köyü Bayramiç 17720 Çanakkale
0286 789 00 44-47/0535 523 16 12
Fiyat: Gecelik 250 TL Oda Kahvaltı
Rota 3
Muratlar-Çan-Biga-Manyas
Km: 181
Süre: Yaklaşık 3.5 saat
Üçüncü günün sabahında konakladığımız otelden ana yola dört kilometre toprak yol aştıktan sonra bağlanıyoruz. Toprak ama stabilize yol denebilir, zorlu bir zemin değil. Asfalta bağlandıktan sonra Muratlar yönüne yani sağa saparak 38 km sonra Çanakkale’nin Çan ilçesine ulaşıyoruz. Ardından istikamet Biga; malum Çan Biga birbirine yakın ilçeler, 33 km sonra hedefe varıyorum. Günün en uzun sektörü buradan sonra başlıyor; ta ki Gönen’e varana kadar: Toplam 55 km. Burası çeşitli yol karakterlerini barındırıyor. Gönen sonrası Manyas’a doğru yöneliyoruz. Bu iki yerleşim bölgesi arasında 33 km mesafe katediyorum. Ardından artık planlanan rotanın son etabındayım. Manyas’tan Bandırma-Susurluk yolu D565’e bağlanacağız. Manyas Kuş Cenneti’ne de uğrayacağız ama bunun için fazladan pek fazla yol yapmayacağız. Ergili kasabasından 2 km kadar saparak Manyas Gölü kıyısına ulaşacağız.
Yol karakteri, kondisyon ve tempo. “Ege hissinden Marmara’ya geçiş”
Bahsettiğim gibi otelden çıktıktan sonra kısa bir toprak yolumuz var ama gayet sorunsuz, hatta uzun düzlükler ve bunun içinde güzel tepe aşmaları olan temiz bir toprak. Asfalta çıktıktan sonra güzel bir yol karakteri başlıyor. Hafif hafif kıvrılan uzun düzlükleri var. Sık sık yükselip tepe ardından alçalan inişli çıkışlı. Yüksek tempoya müsait. Asfalt kalitesi gayet yeterli, gripli iyi bir asfalt. Sakin bir yol olduğunu da belirtmeliyim. Çan’a 14 km kala bu yol bitiyor, Balıkesir Çanakkale ana yoluna bağlanıyoruz. Burası artık duble yol, Çan sonrası Biga’ya kadar çok ise Avrupai bir asfalt ve burası da duble. Ancak çok güzel bir viraj karakteri var, sürekli gelen sağlı sollu uzun virajlar çok keyif verici.
Biga’yı çıktıktan kısa bir süre sonra Bandırma yönüne dönüyoruz, buranın düz olduğunu ve pek bir özelliği olmadığını söyleyebilirim ama zaten çok da seyretmeden Gönen çıkışından çıkarak tekrar gidiş geliş güzel virajlara sahip yola giriyoruz. Burada da yol kalitesi tatmin edici, Gönen’e kadar orta tempolu çok fazla yerleşim yeri geçmeden varıyoruz. Gönen Manyas arası biraz karışık, aslında yol gayet iyi başlıyor. Ancak yaklaşık 15. km sonrasında bir sektörde yol çalışması var. Elbette şimdi bitmiş olabilir ama bitse bile çok da keyifli bir periyot olacağını sanmam. Manyas’ın içine girmeden Kuş Cenneti’ne doğru ilerliyoruz. Düz sayılabilecek geniş bir asfalt. Göl kenarına ulaşmak için kullandığımız kısa parkur klasik bir köy yolu asfaltı.
Gün 3
Sabah uyanmakta; daha doğrusu kalkmakta zorlanıyorum, akşam da o kadar yol ve çekim yorgunluğuna rağmen uyuyamamıştım. Otel sahibi Tülin Hanım bunu gayet emin bir şekilde bölgenin oksijen yoğunluğuna bağlıyor. Bol ev yapımı reçelli bir kahvaltının ardından kahvemizi içip tekrar yola çıkıyoruz. Ne yazık ki yağmurluklara yine ihtiyacım olacak gibi; hava pek kibar gözükmüyor. Yanıklar köyüne veda ederek orman içinden geçen toprak yolu aşarak Çan yönüne doğru dönüyoruz. Biraz rüzgarlı bir hava var. Çevre; Kaz Dağları’nın sırtları ve alçalıp yükselen tepelerle birlikte yol da aynı ritmi tutturmuş. Çevrenin yeşilliği ve yolun civara hakim olması sürüş keyfini arttırıyor. Yol kalitesi tatmin edici. Çan’a ulaştıktan sonra şehir içine hiç girmeden Biga’ya doğru devam ediyorum. Burası bambaşka bir yol karakteri; yeni bir duble yol. Yine benzer bir doğa örtüsü bana eşlik ediyor; civar çok güzel. Sürüş ise değişiyor, bol yatırmalı uzun ve hızlı virajlar var. Yakın oturan bir sürücü olsam sık sık bu yolu stres atmak ve keyif almak için gidip gelebilirim. Klasik bir gazlama sektörü olmaya aday. Genişliği ve asfalt kalitesi üst düzeyde. Biga sonrasında Bandırma yoluna çıkıyorum bu bölüm düz çevre olarak da pek keyifli değil. Rüzgar da iyice şiddetleniyor, bir süre sonra solda Marmara Denizi kendini gösteriyor. Kısa bir yakıt molasından sonra tekrar yola dönüyor ve Gönen sapağından bu yola veda ediyorum. Tekrar daha motorcu usulü bir yoldayız. Civar yine yeşillik ve akarsularla şenleniyor. Bir gölet kenarında durup keyif yapıyoruz. Gönen’e kadar genel olarak küçük tepeler arasında seyreden orta sertlikle viraj kombinasyonlarıyla gidiyorum. R 1200 GS’in sevdiği yollar. Gönen’e yaklaşınca biraz daha ova misali, tarım arazileriyle dolu bir coğrafyanın içine dalıyorum. Yine şehrin içine girmeden istikamet Manyas. Artık üç günlük planladığım rotanın son kilometrelerindeyim. Manyas’a doğru ilk kilometreler yine benzer karakterde, çevrenin farklı bir dokusu var. Düzlük ama alçak tepelere yol da eşlik ediyor ve yavaş denemeyecek bir tempoya müsaade ediyor. Doku Ege ile Marmara karışımıyken artık bu civarda biraz daha Marmara havası hissedilmeye başlıyor. Aynı zamanda yol ve coğrafya da düzleşiyor. 5-6 km’lik yol çalışması vardı Manyas öncesi; sanırım uzun sürmez ama ben geçerken dökülmüş beyaz çakıllar nedeniyle neredeyse baya baya yüzerek geçtim. 10 dk civarında gidonu fazla sıkma seansı oldu kısacası. Göl yakınlarına geldiğimde Kuş Cenneti’ne ulaşmak için ana yoldan iki km çıkıyorum ve göl kenarına varıyorum. Gerçekten çevrede çeşit çeşit kuş cinsleri gördüm ama ne, neydi bilemiyorum. Ama gitmeyenler için belirteyim; öyle Hayvanat Bahçesi gibi bir yer değil. Sonuçta biz gölün güney kenarından girip belli bir bölgeyi gözlemledik. Farklı çok tür görmek için göl civarında her bir tarafı gezmek gerekiyormuş. Göle ulaşan yolun sonu akarsu hizasında devam ediyor ve motosikletle girmek çok kolay. Bir yerden sonra temiz bir toprak zemin. Akarsuyun gölle buluştuğu sazlık alan gerçekten güzel bir coğrafya. Balıkçılarla sohbet edip çevre hakkında bilgi almak isterken, abilerin rakıyı biraz fazla kaçırdığını anlamam pek zaman almıyor. Motosiklet hakkında soruların ardı arkası kesilmeyince hemen voltamızı alıp yola devam ediyoruz.
Final
Ve geldim üç günlük, toplamda 870 km’lik maceranın sonuna; birkaç kilometre sonra Susurluk yoluna bağlanıyorum ve eve dönüş yoluna geçiyoruz. Kemalpaşa, Karacabey ve Bursa üzerinden İstanbul’a ulaşacağız. Ama yolun son düzlüğü gerçekten can sıkıyor. Öyle bir rüzgar var ki anlatmak mümkün değil. Şeritten şeride atarcasına esiyor. Zaten bu yolu oldum olası sevmem, dümdüz sıkıcı bir yoldur otomobille dahi; maalesef son anda böyle bir gol yedik. Bir kez daha inandım ki motorcunun düşmanı ne yağmurdur ne çamurdur ne de bozuk yol, rüzgardır rüzgar!
******
Hayatta Kalma Sanatı
Uzun yolda keyif almak ve sorunlarla uğraşmamak için iyi bir hazırlık süreci gerekir.
Kendiniz için:
Fazlasını yapmaya çalışmayın
Uzun yolculuklarda kilometre planı çok önemli. Özellikle dağ yollarına girecekseniz, biliyorsunuz ki bu yollar normal yollara göre yavaştır. Normal şartlarda 400 km bir gün için uzun sayılırken, dağ yollarında bu rakam 250 olarak nitelendirilebilir.
Bol su için
Rakım, sıcaklık, fiziksel çaba gibi faktörler sürücünün vücudunu susuz bırakır. Susuz kalan sürücü de hata yapmaya açıktır. Bu duruma düşmeyin; durduğunuz her molada yeterince su için.
Fazla yemeyin
Özellikle sıcak bir günde yenen ağır veya büyük bir porsiyon mutlaka rehavete neden olur. Hafif yemeyi tercih edin; ara sıra küçük atıştırmalar yaparak enerjinizi belli bir seviye de tutun.
Düzenli mola
Düzenli bir şekilde durun, hatta mümkünse bunun ideal istatistiği olan saatte bir bunu yapın. Motordan inip adım atıp vücudunuzu hareketlendirdiğiniz anlar sizi zindeleştirecektir. Uzun bir parkur gidiyorsanız molalar alacağınız keyfi de arttıracaktır.
Güneşten korunun
Yaz aylarında yapılan sürüşlerde; özellikle öğle saatlerinde motordan indiğiniz anlarda güneş altında kalmaktan kaçının. Hatta kısa bir süre bile kalacak olsanız yüzünüze güneş kremi sürün. Güneş gözlüğü de takmayı unutmayın; gözleriniz yorulmamalı.
Nereye gittiğinizi bilin
Özellikle dağ sürüşlerinde kaybolmak ve ardından doğru rotaya dönmek saatler alabilir. Kaybolduğunuzu düşünürseniz mutlaka durun; düşünerek devam etmeyin. Her ne kadar dijital imkanlar olsa da iyi bir harita her zaman işe yarar, hatta hayat kurtarır.
Motosikletiniz için:
Motosikletin bakımı konusunda her detaydan emin olun. Frenlerden, hidrolik yağlarına, zincire vs. kadar dikkatlice inceleyin. Bu konuda hiçbir detayı hafife almayın.
Frenler
Frenlere özellikle değinmek gerekir. En önemli güvenlik unsuru. İniş türevi yollarda en çok etkilenen ekipman. Görünmeyen bir problemle yola çıktıktan sonra karşılaşmamak için önleminizi alın.
Lastik riske atılmaz
Hiçbir şey uzun yol seyahatinde kötü lastik kadar sürücüyü rahatsız etmez. Her anlamda sürüş güvenliği sorunu yaratır. Elbette sürüş keyfinden de çalar. Lastiğin genel durumunu iyi kontrol edin. Değiştirme gerekliliğine dair en ufak bir işaret görürseniz risk almayın.
Yükleme
Çantalarınızı hazırlarken dikkat edin. Yan ve “topcase” çantada ağırlık konusuna önem vermelisiniz. Sosis çanta gibi diğer alternatiflerde yerleştirmeye önem verin. Vücut hareket alanınızı sınırlandırmamalı. Motosikletinizi asla minibüse çevirmeyin.
Atlamayın
Her gün lastik basıncınızı kontrol etmeyi atlamayın. Zincirinizi ise tavsiye edilen şekilde belli periyotlarda temizleyip yağlayın. Ayrıca fırsat buldukça motosikletinizi yıkayın; temizlik şart!
Lastik Meselesi
Lastik konusu malum en önemli konu. Yere temas eden enstrümanımız o. Yolculuğunuzun boyutu ne olursa olsun çıkarmama ihtimali varsa onu değiştirin. Ömrü varsa lastiğin, atmayın elbette daha sonra kısa da olsa kullanabilirsiniz. Lastik seçimi önemlidir; özellikle irtifanın değiştiği, hava şartlarının değiştiği sürüşlerde hem ıslak hem kuru zemin performansı önemlidir. İyi ısınan ve yol tutuşu iyi lastikler tercih sırasında öne çıkar. Unutmayın iyi bir lastik belki sürüş keyfini 10 katına çıkarmaz ama kötü bir lastik her şeyi berbat edebilir."